"Kediler ve Köpekler" Üzerine

       Yok, hayır, burada uzun uzun kedileri ve köpekleri anlatmayacağım. Sadece onlar hakkında söylenen bir cümle ile bir konuya girmek istiyorum. Derler ki, köpeklere yemek verildiğinde köpekler şöyle düşünür; “Bu insan bana yemek veriyor, demek ki o benim tanrımdır.” Ama aynı şekilde kedilere yemek verildiğinde ise, kediler o an şunu düşünürler; ”Bu insan bana hizmet ediyor, demek ki ben onun tanrısıyım.”  Bu sebeptendir ki, köpeklere ‘sadık’ kedilere ise ‘nankör’ derler.

       Bu anlatılanın gerçeklik payını tartışmak istemiyorum. Gerçek olmasa da olur. Asıl felsefe şu ki, hakikatten insanlarda da böyle bir durum var. Hayatımda bana en çok zarar verenler, benim en çok iyilik yaptığım insanlar olmuştur. Hep şaşırırdım bu çelişkili durum için. Yani, bir insan nasıl olur da kendisine iyilik yapan birisine bile bile, gözlerinin içine baka baka, özellikle kötülük yapar? Neden yapar? Bu neyin bedelidir ödetmeye çalıştığı?

       Sonra bu kedi köpek meselesini dinledim birisinden. Doğru ya, siz insanlara değer verdiğinizde bazıları kendilerini sizden çok daha değerli görmeye başlar. “Bu insan bana değer veriyorsa, o zaman ben çok önemli biriyim.” der. Kendileri çok daha yükseklerde varlıklarmış da biz o yüzden onlara hizmet ediyormuşuz sanırlar. Bu yüzden de sizi küçük ve değersiz görürler. Aslında baktıkları şey aynadır, ve aynadaki kişi kendileridir. Çünkü bir insan nankörleştikçe küçülür aslında.

       Kedi köpek meselesini dinledikten sonra hayata daha farklı pencereden bakmaya başladım. Bu bağlamda söylenen çok fazla sözün olduğunu fark ettim haliyle. Bir Amerikan atasözü der ki, “Asla çaylık birisine kahve ısmarlama.” Sonra, Friedrich Nietzsche’nin de bir sözü vardır, “Kimseye hak ettiğinden fazla değer verme, yoksa değersiz olan hep sen olursun." Mevlana da, “Başkasına hak ettiğinden ne kadar fazla değer verirseniz, kendi değerinizden o kadar azaltırsınız.” demiştir.

       Bu sözler yok muydu eskiden? Vardı elbette. Lakin nasıl ki insanın dişi ağrıyınca etrafta ne kadar çok dişçi olduğunu işte o zaman anlıyorsa, ben de bu duruma düşünce bu cümlelerin farkına varabildim. Yazayım dedim bir şeyler. Çok uzun zaman önce yazmayı düşünmüştüm aslında. Lakin ancak fırsat bulup kaleme alabiliyorum.

       Bilirim, bu yazımı okuduktan sonra, her şekilde herkes bildiğini okuyacak. Ben bile. İşin ucunda zarar göreceğimi bile bile, buna devam edeceğimi de biliyorum. Dostum İdris, bana hep der, “İnsanları ele!” Ama işte asıl sorun şu ki, benim eleğimin dibi yok. Eleyemiyorum bu yüzden de.

       Benim iyilik anlayışım insanlar ile ilgili değildir. Yaratıcımın bana vaat ettiği cennet ile veya cehennem korkusu ile hiç ilgili değildir. İyilik yapmam dıştan bir etki sonucu oluşmuyor, tamamıyla varoluşum ile ilgilidir. Bir şeye kesinlikle inanıyorum. Yaratan hepimizin ruhuna kendi ruhundan bir zerre katmıştır. Ben de o zerreler ile ilgileniyorum aslında. Bende de bir zerre var ve çok uzaklarda bir de okyanus var. Yaratıcımın okyanusu. Ona kavuşmak isterim hep. Lakin ben bir zerre iken ona nasıl kavuşabilirim ki? Yola çıksam yolda buhar olur o zerrem. Bunun için benim mümkün mertebe başka zerreler ile birleşmem gerekiyor. Bir dere oluştursam o şekilde akabilirim okyanusa doğru. İnsanları iyi olsun kötü olsun eleyemeyişim de bundan dolayıdır. İnsanları elemeye kalkarsam değil bir dere oluşturmak, bir avucu bile zor doldurabilirim.

       Hiç düşündünüz mü, hayatınızda dost diyebileceğiniz insan sayısının bir elinizin parmaklarını bile geçemeyişinin sebebini? Ben insanları eleyemiyorum. Hepsine de ihtiyacım var çünkü. Tek başıma ben bir hiçim çünkü. Ancak onlarla bir “var” olabilirim ve bir anlam ifade edebilirim. Kimsenin bilmediği ıssız bir adada altın madeninin hiç bir değeri yoktur. Çünkü altına değer kazandıran, aslında insanların arasında oluşudur.

       Benim ‘yaratıcıma kavuşmak’ olarak tarif ettiğim bu yolu saçma bulanlar da vardır elbette. Onlara göre yaratıcıya en kolay ulaşmanın yolu ibadetten geçer. Benimse en öncelikli ve en büyük ibadetim insan kazanmaktır. Ben zerre toplarım. Zerreler yeterli miktara erişince dere olur akarım o zaman yaratıcıma. Ama daha değil. Henüz çok erken.

Özkan Çelen
22.12.2010