Birkaç dakika önce otobüsten inmeden "Kürk Mantolu Madonna" kitabını bitirdim. Şimdi evdeyim ve hemen bir şeyler yazasım geldi. İdris'e sorduğumda "Hayatında okuduğun, en çok etkisinde kaldığın kitap hangisidir? " O da bana birçok kitap olduğunu lakin ilk nefeste "Kürk Mantolu Madonna" demişti.
O söyleyeli 1 yıl kadar bir zaman geçti ve ben kitabı alalı bir ay oldu. Nihayet bu kitabı bugün bitirebildim. Kitabın %95'ine kadar pek de önemli olduğuna veya üzerimde etki bırakabileceğine asla kanaat getirememiştim. Ki bugün; kalan son birkaç sayfasını okuyup bitirdiğimde bir şeyler oldu bana. Belki bir başkası da bu kitabı okuduğunda bambaşka şeyler hissetmiştir. Belki de siz okursanız benim bulduğum şeyleri bulamayabilirsiniz.
İdris'in uzun zamandır söylediği "En büyük yolculuk, kendine yapılan yolculuktur." aklıma geldi ve ben bugün bu kitabı okuduktan sonra, eve doğru yol aldığımda tüylerim diken diken oldu. Kulağımdaki; Leman Sam'ın "sene bele noldu yar" şarkısı ve Yılmaz Güney'in "Baba" film müziğinin de etkisi ile iyicene çözüldüm içten içe..
"İşte" dedim; "..asıl tam da şu andan itibaren kendime doğru bir yolculuk yapmaya başladığımı hissediyorum. Hem de çok yeni. Yol çok uzun ama ilk adımımı attım."
'En uzun yolculuklar bile 1 adım ile başlar' derler. Bu yolculukta karşıma neler çıkar hiç de hesaplamıyor veya tahmin bile etmiyorum. Sadece yürüyeceğim. Etrafıma konsantre olmaktansa, aslında kendi özüme konsantre olmayı daha makbul görüyorum. Dış dünyanın geçici lakin benim içimin baki olduğunu keşfettim. Belki başkaları da bunu kendinde keşfetmiştir. Çünkü, bu dünyadan göçsek bile gene dediğim gibi, yok olacak olan dış dünya ve bedenimiz olacaktır. Kendi dışım derken bedenimi de kast ediyorum. Bedenimiz bile bizim içimizde değil, tamamen dışımızda bir şeydir. Tek farkı, ormandaki bir ağaç yerine evimizin önündeki ağaç gibi, ruhumuza fizikmen yakın bir et yığını..
Kendi özümüze yolculuk yapmak yerine dışımızda olan dünyaya yolculuk yapıyoruz. Kendimizi tanımak yerine bu dünyada var olan ve bu dünyanın dışında var olan şeylerin keşfine daha sıcak bakıyoruz. Bu; sakın dışımızdaki yolculuğun daha kısa ve kolay oluşu ile ilgili olmasın? Malum, her şeyin kolayına kaçmakta üstümüze yok!
İnanıyorum ki şu evrende çok azı kendine yolculuk yapmayı göze almıştır. Ben 26 yaşımı doldurmama günler kala, daha bugün, kendime doğru bir adım atabildim. Çok da geç kalmamışım. Lakin keşke 15 sene evvel bu adımı atmış olsaydım diye de hayıflanmıyor değilim.
Bundan sonra neler olur hiç bir fikrim yok. Lakin, inanılmaz, tarif edilmez bir haz var içimde. Çok daha güvenim arttı. Kendine yolculuk yapanlar dışarıya yolculuk yapanlardan çok daha arif ve yiğit olurlar. Elbette ki bu ariflik ve yiğitlik kendimize yaklaştıkça artar ve değer kazanır. Kendime dokunacak kadar yaklaştığımda o anı ağırdan almak isteyeceğim. Asl olan şudur ki, kendimizi tamamlamamız gerekiyor. Bu da ancak kendimize doğru yolculuk yaptığımızda mümkün olacaktır. Yani biz aslında 2 parçadan ibaretiz. Bir parçamız dış dünyada avare gezer, diğeri de iç dünyada. Bu iki parça birbirine kavuşmadığı sürece insan 'tam insan' olamaz.
"Peki, neden içerdeki parça dışarıdakini aramaya girişmez?" diye sorarsanız ben de size "İşte o zaman insanlıktan çıkarız" derim. Çünkü bir parçamız içerde yarım da olsa "insan". O dışarıya çıkarsa bir daha içeriye dönemez. Çürük tohum gibi, sonradan toprağa ekseniz de filizlenmez.
Belki beni ukalalıkla da yargılayabilirsiniz ama gene de söyleyeceğim. Şuan yazdıklarımın çok anlamlı olduğunu söylemek istiyorum. Güzel bir yazı çıkardım işte! Bunda saklanacak, sahte mütevazilik yapacak değilim. Hep derim ya; "Yalancı bir mütevazı olmaktansa, dürüst bir ukala olmayı tercih ederim."
Özkan Çelen
28.02.2009 16:54