Evet, bilgi gümbürtüsü dediğim bu şeyi aslında basit bir benzetme ile açıklamaya başlayabilirim. Örneğin; bir insana bir böcek yedirmek isterseniz bunu nasıl başarabilirsiniz? Kişiye “Şu böceği yiyeceksin, yoksa seni öldürürüm!” deyip silahı da kafasına dayarsanız, böceği yedirirsiniz büyük ihtimalle. Ama siz bu kişinin böceği yemesi ile beraber sizi sevmesini de sağlamak istiyorsunuz ve burada işler karışıyor. Çünkü sevgi silah zoru ile sağlanamaz. Çünkü bu manevi güzelliğe kurşun işlemez. Peki, ne yaparsınız? Hedefiniz kişinin sizi sevmesidir ve verdiğiniz böceği de yemesini istiyorsunuz. Bunun için belki de aklınıza çeşitli yöntemler gelmiştir. Ben bir yöntem daha söylemek istiyorum. Kişiye güzel bir sandviç yaparsınız. Çeşitli sebzeler ve leziz bir köfte koyarsınız. Köftenin içine çaktırmadan bir adet de böcek koyarsınız. Bu şekilde kişiye böcek yedirmeniz mümkün.
Lafı nereye getireceğimi merak etmişsinizdir muhtemelen. Şunu söylemek istiyorum. Bir insana veya bir topluma kendi ideolojinizi veya o kişileri yozlaştıracak bir fikri dayatmak isterseniz işte yukarıda verdiğim örnekteki gibi, kişilere direkt vermezsiniz. Bunu sağlamak için kişilerin inandığı şeyleri önce söylersiniz. Bin tane; akla, mantığa ve ahlaki değerlere uygun şey söylersiniz. Ama araya bir tane de ‘kendi hain bilginizi’ sıkıştırıverirsiniz ve kişiler de bu gümbürtü ile onu da doğru sayar. Bir süre sonra bakmışsınız ki kişi o bilginizin ilk savunucularından biri oluvermiştir.
Bu anlattığım strateji çok eski çağlardan beridir uygulanmakta. Lakin benim dikkatimi çeken şey, bunun son yılarda çok daha yaygın ve etkili bir biçimde kullanılmasıdır. Eskiden bu büyük bir oranla siyasi ve dini amaçlar için kullanılıyordu. Günümüzde ise çeşitliği giderek artmıştır. Örneğin; sigara reklamlarının sinemalarda yasaklanması üzerine uyanık reklamcıların yaptığına ne dersiniz? Bildiğiniz üzere film denen olay aslında; art arda çekilmiş binlerce resmin bir şerit üzerinde hızla ilerletilmesi ve bizim de bunu hareketliymiş gibi görmemiz mantığına dayanıyor. İşte uyanık reklamcıların yaptığı da, yukarıda anlattığım sandviç sayesinde böcek yedirme mantığına birebir uyuyor. Filmi meydana getiren binlerce resmin içine sigara reklamı içeren resimlerin aralıklarla konulmasıdır. Filmi seyreden insanlar film boyunca sigara reklamı fark etmemişlerdir. Lakin bir süre sonra bu kişilerde sigaraya karşı bir istek uyanmaya başlamıştır. Kişiler bunun aslında o izledikleri filmde her 1 saniyede geçen 24 karenin içindeki reklam olduğunu akıllarının ucundan bile geçirmezler. Şu kadarını bilmemiz yeterli. Beynimiz bizim fark ettiğimiz şeylerden çok çok daha fazlasını fark eder ve bunu bilinçaltına kaydeder. Yalnız bunun için belli bir tekrarın olması gerekir. 1 saatlik bir filmde 86.400 kare geçtiğini ve reklamcıların da her 1000 kareden sonra aynı sigara imgesini koyduğunu düşünürsek varın siz hesaplayın ki bilinçaltımıza ne denli köklü bir şekilde yerleştirildiğini.
Bu sadece sigara için basit bir örnektir. Bunun; din, dil, kültür, ahlak veya saygıdeğer bir şahsiyete karşı olan tutumun yozlaştırılması üzerine kullanıldığını da düşünürsek ne kadar tehlikeli bir şey olduğunu daha iyi anlarız. Ben bu yazım üzerine bir arkadaşım ile sohbet ederken bana şunu söylemişti; “İyi de, sen bunu yayınladığın zaman bu yazını okuyan kötü niyetli kişilere de güzel bir fikir vermiş olursun. Bunu kötü emellerine kullanacak dünya kadar insan var.” Arkadaşımı haklı bulmuştum. İlk başta yayınlamamaya karar verdim. Lakin şu devirde içinde bulunduğumuz duruma baktım. Ateş bacayı çoktan sarmış bile. Bunu yapanlar eskiden büyük bir titizlikle ve gizlilikle bu işlerini yürütürken; bugün pişkin pişkin ve alelade yapar olduklarını fark ettim. Bunu, üreticilerin yanı sıra tüketicilerin de bilmesini istedim. Bize bir şekilde bir şeyler sunan insanların sundukları şeyleri ince eleyip ondan sonra almamız gerektiği kanısındayım. Bu bir yazar veya bir program sunucusu da olabilir. Bir insan anlamlı ve güzel sohbetleri ile ün yapmış da olabilir. Ama bu onun size ters bir şeyi de bir gün bu şekilde dayatmayacağı anlamına gelmez. Elbette ki bazen çok iyi niyetli olup da eksik bilmesinden dolayı insanlara yanlış bilgileri verenler de mevcuttur. Bize düşen, aldığımız şeye eleştirel bir gözle ve dikkatli bir şekilde bakmaktır. Benim adım Hıdır değildir lakin diyeceklerim bunlardır. Dilerim sandviçi ısırmadan evvel, içine de bakarsınız.:)
Özkan Çelen
1 Haziran 2009